Noah ve tayfa, zor da olsa önce Avrupa kıtasına oradan elçiliklerin yardımıyla İstanbul’a ulaştı. Aylar geçmişti, Noah öfkeyle önce Seth’i bulmaya çalıştı fakat onun faili meçhul cinayete kurban gittiğini öğrenince şaşırdı. Tamam, Seth itici biriydi ama kardinal, Dr. Wickens, hahambaşı ve adadan gelenlerden hiç biri adam öldürecek karakterde değildi. Mistik örgüt tarafından öldürülmüş olabileceğine de ihtimal vermiyordu. Çünkü döndükten sonra Seth’in mistik örgüt adına karanlık işler yapmaya devam ettiğini biliyordu.
Herkes artık yeni hayatına ve yenidünyaya alışmıştı. İkiz Ada sadece hatıralarda kalmıştı ki Mark ve Abraham’a gelen kongreye katılım daveti İkiz Ada’yı yeniden hatırlattı. Davetliler listesinde birbirlerinin isminin olduğunu gören Abraham ve Mark hiç düşünmeden yola çıktılar. Uzun bir aradan sonra İstanbul’da görüşecek olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Ayasofya’da buluşmuşlardı. Bir adamın onları adım adım izlediğini farketmeden kongrenin yapılacağı yere gidiyorlardı.
Noah onlara sürpriz yapıp karşılarına çıktı ve dedi
“Asıl sürpriz birazdan. Sizi hep bahsettiğim âlim dostumla tanıştıracağım. Sizi kurtaran ekibin fikir babası diyebiliriz.”
Noah ile birlikte bir evin odasına girdiler. Karşılarındaki adam sırtı onlara dönük camdan bakmaktaydı.
Noah:
“Âlim dostum misafirlerimiz” geldi deyince yüzünü çevirip Abraham ve Mark’a bakan adamın ilk sözü
“Merhaba talebelerim.” oldu.
Genç adalılar adeta tutulup kalmışlardı. Kısa sessizliğin ardından üzerlerindeki şaşkınlığı atabildiler. Mark kekeleyerek dedi:
“Üsüsüsüstadım İlius sen misin. Seni çok aradık ama adadan çıkınca artık ümidimi kaybetmiştim, öldüğünüzü sandım.”
Kendisine özlemle sarılan Mark’ın başını okşayan İlius sevincini gizlemeye çalışan Abraham’a dedi:
“Abraham üstadın olarak sana izin veriyorum. Artık talebem olduğunu gizlememize gerek yok.”
Şaşkınlık ve merak dolu gözlerle bir İlius’a bir Abraham’a bakan Mark’a tebessümle dedi:
“Ona kızma. O da senin gibi sadece görevini yaptı.”
“Bu kadar uzun süre beni kandırdın. Simyacılıktan, gizlilikten hiç haberin yokmuş gibi davrandın. Birçok defa simyacıları eleştirdin. Üstadımla, Odesa ile bağlantım ortaya çıkınca bana demediğini bırakmadın. Beni profosyonel sahtekârlıkla suçladın. Sen nasıl birisisin. Herşey bitti kendimize yeni yaşamlar kurduk ama en yakın arkadaşın olmama rağmen bana hiçbir şey anlatmadın.”
Abraham sinsice gülüş yapıp dedi:
“Ama hepsinde simyacılığı bilmeyen ve önyargı sahibi biri olarak tepki vermeliydim. Ne yani Mark seninle aynıyım deyip üstadımın sözünü çiğnemeli miydim?”
Mark bakışlarıyla bu iş burda bitmedi, seninle çıkışta görüşeceğim diyen bakışların ardından mırıldandı
“Hadi arkadaşlığımı umursamadın, insan bacanağından bu kadar çok şeyi gizler mi?”
“Her şey mi oyundu? Tanrı’ya, tevhit inancına inandığında mı yalandı”
Abraham ciddi yüzle cevap verdi:
“Tabii ki değildi. Tanrı’ya ve tevhit inancına inanmam simyacı olmama ve üstadım İlius’a talebe olmama engel değil. Bununla birlikte üstadım tarafından bana verilen rol gereği çevremde tevhit inancının güçlü savunucusu olarak bilinmem gerekiyordu. Biliyorsun din insanları en çok etkileyen, hayatlarına, kararlarına yön veren bir şeydir. Nasıl ki Lord, kendi çıkarı için dini kullanıyorsa biz de Lord’un düzenini yıkmak ve adayı özgürleştirmek için dini kullanmalıydık.”
İlius Mark’a bakıp dedi:
“Senin görevin adadaki inançsızları etkileyip onları Lord’a karşı biliçlendirmek olduğu gibi Abraham’ın görevi de inançlıları biliçlendirmekti.”
“Dışarda birbirimizden habersiz davranıp kendi aramızdayken herşeyi konuşabilirdik” diyen Mark’a İlius cevap verdi:
“Biliyorsun simyacılar için her durumda gizlilik esastır. Birileri seni zorla konuşturup herşeyi anlatmanı isteyebilirdi. Gereksiz bilgiye sahip olmandan dolayı işkenceye maruz kalabileceğin gerçeğini gözardı edemezdik.”
“Lord’un gizli casusları aramıza sızıp herşeyi öğrenebilir ve planlarımızı deşifre edebilirlerdi diyorsunuz.”
“Senin veya benim Lord’un casusu olabileceğimiz ihtimali de vardı.” diyen Abraham ekledi
“Zaten üstadım İlius bana senin talebesi olduğunu söylemedi. Biliyorsun bu gerçeği ormandaki gizli evde Odesa ve sen söylediniz. Öncesinde senin simyacılığa ilgi duyduğunu biliyordum ama İlius’un talebesi olduğunu bilmiyordum. Zaten sen kendin bana simyacılığı anlatırdın. Ayrıca Melisa ve Odesa’nın üstadımın talebesi olduğunu da o gün öğrendim. ”
“Ne zaman, nerede, nasıl görüşebiliyordunuz”
“Kocaman ormanda birçok yeraltı mağarası var. Sıklıkla yerimizi değiştiriyorduk ki dikkat çekmeyelim. Babam Petrus’tan başka ormanda hiç kimse olmasa da yerimizi değiştiriyorduk. Son yıllarda çalışmalarımızı yaptığımız göl kenarındaki yeraltı mağarasında buluşuyorduk. Ama adadan çıkmadan önce orasının göçtüğünü gördüm. Bu yüzden üstadımın ölmüş olabileceğini de düşünüyordum. Göçük altında ceset görmediğim için yaşadığını da düşünüyordum.”
Abraham ve Mark’ın arasına giren Noah dedi:
“Sohbetinizi bölmek istemem ama ortada büyük bir sorun var.” dedi ve Abraham’a anlamlı gözlerle bakıp dedi:
“Hayır, aranızdaki meseleyi kastetmiyorum”
İlius’u gösterip dedi:
“Bu adam benim dostum değil, dostuma ne olduğunu anlamak istiyorum.”
Gizlendiği yerden çıkan âlim dedi:
“Dostum sakin ol, ben buradayım”
İlius ve âlime dikkatle bakan genç adalılar ve Noah ikisi arasındaki bağlantıyı çözmeye çalışıyorlardı. İlius ve âlim birbirine yakın boyda ve benzer sesteydiler. İkisinin de sağ kolunun olmaması gibi benzerlikleri vardı.
İlius “Beni beğenmediysen istersen arkadaşın olayım deyip çantasından çıkardığı silikondan yapılmış maskeyi ve peruğunu taktı.
Arkadaşına ve yüz maskeli İlius’a bakan Noah aralarında farkın olmadığını gördü. İlius’a yaklaşınca yüz maskesinin kenarlarının biraz farkedildiğini anladı.
“İlius İznik’e gelince onu saklamalıydım. Birbirimize yakın boyda ve sağ kollarımızın olmaması önemli avantajdı. Bir yabancının sürekli evimde olması dikkat çekebilirdi. Newton’un bahsettiği şekilde silikon denilen maddeyle yüz maskesini ve peruğu hazırladık. Her zaman değil ama mecbur kaldıkça İlius benim yerime geçiyordu. Dr. Wickens ve kardinalin geleceğini önceden bildiğimiz için o günlerde İlius benım yerime geçti. Zaten dini bilgisinin benden eksiği olmadığı için Dr. Wickens’ın sorduğu her soruya rahatlıkla cevap verdi.”
“Hayır, Heybeliada’ya senin geldiğinden eminim.” diye araya giren Noah’a âlim arkadaşı cevap verdi:
“Evet o gün orada olan bendim. Yakın mesafeden senin ve eski dostum hahambaşının yüz maskesini farkedebileceğinizi düşünerek İlius’un benim yerime geçmesine izin vermedim.”
“Üstadım siz nasıl İznik’e gittiniz, kolunuza ne oldu, Bu planı ne zaman, nasıl kurdunuz?” diye soran Abraham bir an için sustu ve bir şeyi hatırlamış gibi gülerek ekledi:
“Evet, evet başarmış olmalısınız. Bunun başka açıklaması olamaz.”
O an Mark da Abraham’ın neyi kastettiğini anladı ama kafasına takılanı sordu
“Üstadım ışınlamayı bulmuş olmalısınız ama bildiğim kadarıyla İstanbul veya İznik’te simyacı kulesi yok. Dr. Wickens uzun kulelerle sesin iletilebileceğini anlattı ve bunu Alplerdeki kuleyle yaptıklarını söyledi. Siz oraya ışınlansaydınız bunu mutlaka bana söylerdi.” deyip Abraham’a anlamlı bakış yapıp ekledi:
“Yoksa o da mı benden bunu gizledi?”
“Hayır” diye cevap veren İlius ekledi:
“Nasıl oldu hâlâ bilmiyorum. Deneme yanılma çalışmalarına devam ederken sağ kolum olmadan kendimi Lonra’daki kulede buldum. Anlık sürede nereye gitmiş olabilirdim. O an kolumun kesilmiş gibi ağrımasından başka farklı birşey hissetmedim ve karşılaşmadım. Koluma baktım ama göremedim. Kolumun omuzdan çıktığını fark ettim. Merak ve şaşkınlıktan acıyı hissetmiyordum. Bulunduğum yer kuleydi ve loş ışıkta kolumu bulamadım. Kule duvarındaki taşların bizimkine göre daha yeni ve bakımlı olduğunu gördüm.
Yanımdaki kapıdan başka, dar kuleden çıkabileceğim bir yer yoktu. Görebildiğim kadarıyla kule bizim kulemiz gibi merdivensiz, dümdüz, göğe kadar yükseliyordu. Tuttuğum kapıyı dilimle yaladığımda kurşun tadı gelince bu kule ile kendi kulemizin aynı malzeme ve mantıkla yapıldığını anladım. Bu durum korkumu almıştı. Kapıyı çevirip dışarıya çıktığımda karşımda uzun, beyaz saçlı, uzun burunlu, zeki bakışlı, beyaz tenli, uzun boylu birinin bana baktığını gördüm.”
“Dr. Wickens değilse bu adam kimdi?” diye soran Mark’a Abraham cevap verdi:
“Tabii ki onun üstadı İsaac Newton” dedi ve ekledi:
“En sonki görüşmemizde İsaac Newton diye biriyle konuştuğunuzu söylemiştiniz. Noah, Dr. Wickens’tan bahsetti ama Newton’dan bahsetmeyince bu durumu garipsemiştim. Şüpheleri çekmemek için bunu soramazdım.”
“Aslında herşeye İsaac Newton karar verdi.” dedi İlius




Write a comment ...