Grup dinlenmekteydi. Noah ve Seth Siyah İnci’nin konuyu bitirmesinden sonra değerlendirme yapmayı düşünürken Abraham ve Mark, büyük bir merakla el iksirin içeriğinden bahsedip bahsetmeyeceğini öğrenmeyi arzuluyordu. Siyah İnci, devam etti:
“Hatta gökten dünyaya gelen doksan dokuz taşta kozmik enerji parçaları olduğu ve bu sayede dünyada yaşamın başladığını söylerler. Simyacılar, doksan dokuz veya kaç tane ise bu kozmik zerrecikleri diğer elementlerden ayırt etmek ve onu keşfetmek için birçok çalışmayı asırlar boyunca yaptılar. Simyacılar, buldukları yeni ilerlemeleri üstat-öğrenci ilişkisi ile gizlice birbirlerine aktarmışlardır.
Hikâyenin bundan sonraki kısmı adamız ile ilgilidir. Patyus denilen zalimin zulmünden kaçan gemide iki simyacı da vardı ve onları birkaç kişi haricinde hiç kimse bilmiyordu.”
Abraham, Mark’a bakarak:
“Senin anlattığın iki simyacı hikâyesinin devamını anlatacak gibi.”
“O iki simyacıdan biri Odesa’nın babası Ilius, diğeri de Lord’dur. Fırsat bulup sana söyleyemedim. Bu arada uzun yaşamla ilgili bahsettiği de doğru. Geçen gün Odesa ile sana onu da söyleyecektik. Sen bize inanmaz efsane uydurduğumuzu düşünürsün diye sana anlatmadık.”
Abraham, hikâyenin kalanını kaçırmamak için Mark’a cevap veremedi.
“Adanın içindeki gölün iki adasına yerleşmişler. Sebebini bilmiyorum ama Çevre Ada diyebileceğimiz gölün etrafını çevreleyen adaya gidiş yasakmış ama iki simyacı hariç. Onlar orada başta iksirle ilgili olmak üzere birkaç araştırma yapmışlar. Hikâyenin bundan sonraki kısmını Lord’un yanında çalışırken gizlice duydum. Aslında amacım ondan intikam almaktı ama onu öldüremedim.”
“Ne yani, ölmüyor mu diyorsunuz?” dedi Noah.
“Tam onu demiyorum. Bir damlası bile insanı öldüren yılan zehrinden onun suyuna koymama rağmen onu öldüremedim. Sadece birkaç gün odasından dışarıya çıkmadığını şahit oldum. Belki başka bir şey öldürebilirdi ama deneyemedim. Onun ağzından duydum yaralarının artık çok hızlı kapanmadığını. Bu yüzden dikkatli olmaya çalıştığını söyledi. Anlayacağınız onlar ölümsüzlüğü değil, uzun yaşamayı bulmuştu.”
“Peki, nasıl buldular, bize anlatın!”
Siyah İnci, anlamlı bir şekilde bakarak cevap verdi:
“Genç adam, bence çok uzun yaşamak hiç de güzel bir şey değil! Düşünsene kendi evladın, torunların, dostların ölmüş, belki kemiği bile kalmamış ama sen yalnızsın.”
“Ailenden mahrum kalmak, bence en büyük yalnızlıktır, bu yüzden bence hiç de özenilecek bir şey değil. Belki yetmiş, seksen ya da yüz yaş olabilir ama daha ilerisi yalnızlık trajedisi.”
“Bunları boş ver, sen iksiri anlat.” dedi Seth, hırsla:
“Peki…” diyerek devam etti.
“Çevre Ada’da büyük bir çukur ve içinde sıcak su görmüşler.”
Abraham, Mark’ı dürterek bu bizim gördüğümüz çukur! Hani kaplumbağaların sıra hâlinde gidip girdikleri çukur.” dedi.
“Birçok kaplumbağanın kaynar suya rağmen çukurun duvarlarının birikintilerindeki suyu yalamaya çalıştığını görmüşler. Onların bilinenin aksine çok daha dinç, çevik ve hızlı oldukları görmüşler. Ayrıca ezilen yaralanan kaplumbağanın yarasının çok hızlı kapandığını görmüşler. Ölmesi beklenen hayvanın hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesi onların ilgisini çekmiş. Benzer durumu kuşlarda da görmüşler. O anda aradıkları o kozmik zerrelerin gökten bu çukura düştüğünü ve düşen parçanın yüksek sıcaklığından dolayı suyun fokur fokur kaynadığını düşünmüşler.
Çok eskilerden beridir söylenen: ‘Su hayattır.’ sözünü de göz önüne alarak aradıkları iksir karışımının bu çukurda hazır olduğunu öngörmüşler. Oranın etrafındaki ağaçların da çeşitli türlerden olduğunu ve hızla büyüdüklerini fark edince aradıkları farklı zerrelerden oluşmuş toprağın burada olduğunu idrak etmişler. Fokurdayan sudan kovalarla alıp içmeye başlamışlar. Tadı daha çok böyle demiri andırıyor.” deyince Noah:
“Siz tadına baktınız mı?” diye sordu.
“Ee sürekli içiyorum. Zaten dedim ya uzun yaşamanın sırrı o suda. Lord ve adamları sürekli gizlice o adaya gidip o sudan getirmekteydi. Ben de onlar fark etmeden bu sudan içerdim fakat bir süre sonra vücut bu suyu istemiyor kusuyorsun. Zorlasak da ömrü altı yüz yıldan fazla uzatmayacağını Lord’un babası ona söylemiş. Tabii ona da babası.”
“Onlar da mı simyacı?”
“Tabii, zaten adaya gelen iki simyacılardan biri Lord’un dedesi.”
“Sizden başka bunu içen var mı?” diye sordu Seth merakla.
“Lord’un dünyalar güzeli eşi ve bir de kim olduğunu bilmediğimiz ikinci simyacı olmalı.” diye cevapladı Siyah İnci.
Petrus, Lord’un herkeslerden gizlediği eşiyle Kâbiller Adası’ndan kendi adasına geçtiğini, bir süre sonra da tanrılaşma ve üstün ırka yabancıların karışmaması anlayışı ile eşi Odesa’yı öldürdüğünü anladı. Bu hengâmede küçük bebeğini yani Abraham’ı kurtarmıştı. Lord, son anda kendi evladını katletmekten vazgeçip onu hizmetinde bulunan Petrus’a vermişti. Petrus, kafasındaki soruların cevabını net olarak bulmuştu.
Abraham’ın gerçek annesinden ve babasından bahsedilmesini duygu dolu gözlerle dinlediğini fark edince ona sarılıp başını okşadı. Abraham tebessüm etti, hüzünlense de her şeyin yolunda olduğunu gösterdi. Noah ise siyahi adamın anlattıklarını son ilahi beyanlarla ve kendi coğrafyasının anlayışıyla değerlendirmekteydi:
“Hz. Âdem’in bin, Hz. Nuh’un dokuz yüz küsur yıl, Hz. Musa’nın yüz elli yıl yaşadığını memleketimin kaynaklarından biliyorum. Ayrıca Hz. Musa ile yaptığı yolculuktan hatırladığımız Hızır’ın ondan önce ve günümüzde hâlâ hayatta olduğu anlatılır. Onu gördüğünü söyleyenlere hak veririz ama o bize göre farklı bir boyuttadır. Hz. İsa gibi Hz. İlyas’ın da göğe yükseldiğine inanırız. Önceki kutsal kitapta ortadan kaybolduğu anlatılan Seth, Hz. İlyas olamaz çünkü Hz. İlyas, Hazreti Nuh’tan sonra dünyaya gelmiş.
Bizim kaynaklara göre peygamber olup olmadığı bilinmeyen Hızır, Tevrat’a göre Hz. Âdem’in üçüncü çocuğu olarak bahsedilen Seth olabilir mi? Zaten bu kişiler bizim yaşadığımız hayat boyutunda olmadıkları için uzun yaşamla bu kişilerin arasında bir bağ yok. İnsanın ölüm haricinde her derdin dermanını bulacağını söyleyen peygamber öğütleri var. Uzun yaşamanın sırrından biri de el iksir denilen içecek mi? Bununla ilgili bir şey bilmiyorum ama yavaş yavaş doğru miktarda alınan bitki karışımlarının vücuda fayda sağladığını biliyorum ama tek seferde alınıp da bir anda vücudun ömrünü uzatma bana makul gibi gelmiyor.
Ömrü uzatmak için tedrici olarak vücuda faydalı bazı şeyler uygulanmalı. Son ilahi beyandaki demiri indirdik ifadesinden dolayı gökten gelen bir parçanın Çevre Ada’ya düştüğüne inanabiliriz. Bununla birlikte demirin insanlık için büyük bir rahmet olmasını da hatırlayarak bugün bilemediğimiz ama gelecekte gün yüzüne çıkacak uzun ömür ile ilgili faydaları da olabilir.
Demir veya onunla beraber gelen bilinmeyen bir madde suda erimiş olabilir. Düzenli olarak alınan su ile bu madde vücuda geçerek olumlu bazı değişimler yapabilir. Bu olmayacak bir şey değil zaten ilahi kıssalar: ‘Bazı peygamberlerin uzun yaşadığını anlatarak insanlara araştırır, çalışırsanız siz de uzun yaşamanın sırrına vâkıf olabilirsiniz.’ diye yol göstermektedir.
Uzun yaşayıp sonra ölmüş Hz. Âdem, Hz. Nuh ve Musa gibi örnekler, uzun ömürlü olmanın mümkün olabileceğini anlatıyor. Bu üç peygamberin erken çağlarda yaşamış olmaları, uzun hayatın bir sırrının da doğallıkta olduğunu düşündürtüyor. Sonraki çağlarda yeryüzüne beşerî müdahaleler olduğu için hayatın kısaldığını düşünebiliriz. Bu da bize doğal beslenmenin hayatı uzatacağını gösterir.
Diğer boyutta yaşayan Hızır, Seth, Hz. İlyas gibi örnekleri sunarak ölümsüzlüğü öne sürmek biraz mitolojik gibi. İlahi beyanlar, sıklıkla dünyanın fâniliğinden, değersizliğinden bahsedip ebediyet diyarı olan cenneti müjdelerken bu nadanler ise ısrarla dünyada ölümsüzlük peşindeler. Akılları sıra ilahi beyanları zorlama yorumlarla referans etmeye çalışıyorlar.”
Noah çağının bilimsel ve teknolojik verileri ışığında uzun yaşamla ilgili meseleyi akıl süzgecinden geçirmişti. Ondan sonraki çağlarda önce demirin yeryüzünde oluşma ihtimalinin olmadığı anlaşıldı. Çünkü dünyanın merkezindeki mağmanın bile demirin meydana gelmesini sağlayan sıcaklıkta olmadığı, bu elementin ancak güneşe daha yakın bir yerde oluşup sonra meteor düşmesi gibi bir hadise ile dünyamıza geldiği bilim adamları tarafından açıklandı.
Yirminci yüzyılın başlarında George Lemaître’nin sunduğu ve Edwin Hubble’ın da desteği ile Büyük Patlama (Big Bang) ile evrenin oluştuğu düşünülmekteydi. Fakat evreni oluşturacak bu enerjinin nasıl meydana geldiği, daha doğrusu bu patlamanın neden olduğu tam açıklanamamıştı. Bilim adamlarının çoğunluğuna göre ultra hızla giden iki ayrı zerrecik hüzmesinin birbirleriyle kafa kafaya çarpışmasıyla hem büyük bir enerji oluştu hem de iki çeşit madde meydana geldi. Biri dünyaya akıp yeryüzünü, insanları ve diğer canlıları oluşturan maddeyken diğeri onun tam tersi zerrecik yüklerine sahip olan karşı maddedir.
Karşı maddenin dünya dışında olduğu bilinmekteydi. Çünkü dünyadaki herhangi bir madde ile temas etmesi hâlinde önce gözleri kör eden bir ışık, ardından kulakları sağır eden bir gürültü ve sonunda taş taş üstüne bırakmayacak bir patlama gerçekleşirdi. Yirminci yüzyılın sonlarında Avrupa’da, Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) ilk karşı madde zerreciklerini üretmeyi başardı.
Yirmi birinci yüzyılın başlarında hücre DNA’sı ile çalışmalar yapan Elizabeth Black bunu uzun yaşamanın sırrını keşfetmek için bir dizi çalışmaya başladı. Bir hayvan çeşidinin uzun yıllar yaşadığını gözlemledi. Bu canlının hücrelerinin çoğalarak kendini yenilediğini ve böylece ömrünü uzattığını fark ettiler. Dr. Black ve ekibi bu canlının hücresini incelediklerinde DNA’sının telomer isimli bölgesinin daha büyük olduğunu ve bu sayede canlının hücresinin bölünme ve çoğalma yeteneğini kaybetmediğini anladılar.
Telomer parçasının uzamasını veya küçülmesini yavaşlatmak amacıyla yaptıkları çalışmalar sonucunda bazı sonuçlara ulaştılar. Başta doğal beslenme, kimyasal ürünlerden uzak durma gibi yeme alışkanlığı ile beraber bazı uygulamalarla sağlıklı hücre çoğalması amaçlandı ve belirli bir başarıya ulaşıldı.
Dr. Black ve ekibi daha uzun yaşamanın mümkün olabileceğini bilimsel olarak ispatlamıştı. Sonuç olarak Noah, o gün demirle yeryüzüne düşen bilinmeyen bir maddenin suda çözüldüğünü ve enerjisini su moleküllerine verdiğini ve değişime uğrayan suyun bir şekilde hücreleri yenilediğini düşünmüştü. Sonraki yüzyıllarda Noah’ın teorisinin bir kısmı demirin dünya dışından geldiğinin ve Big Bang’de oluşan karşıt maddenin de ancak dünya dışında olabileceğinin anlaşılması ile desteklendi.
Bilim sürekli ilerlemektedir, yaşamın Big Bang ile başladığı göz önüne alınırsa belki ileriki yıllarda yapılacak çalışmalarla karşıt maddenin yeryüzündeki bilinen madde ile temas etmesi sonucu doğan enerjinin Dr. Black’in bahsettiği telomerin kısalmasını engelleyeceği ve böylece sağlıklı hücre bölünmesinin daha fazla devam edip yaşam süresinin uzayacağını göreceğiz. Böylece Noah’ın hipotezindeki ispatı eksik olan kısımlarda tamamlanmış olacaktır. Yani Noah’ın düşündüğü gibi o dönemde varlığından habersiz olduğu karşıt maddeden doğan enerjinin suya toprağa ve çevredeki bitkilere karıştığı ve oradaki besin ve suyla beslenenlerin ömrünün bu nedenle uzadığı ispatlanacaktır.
Akşam olunca Petrus, Cindy ve Seth gibi ihtiyarlar uyuyakalmıştı. Gençler ise Noah’ın etrafında toplanıp Siyah İnci’nin anlattıklarını soruyorlardı. Noah, onlara yılan hurafesini, siyahların Kâbil’in nesli olması gibi efsanenin Avrupa’daki din adamlarının çoğu tarafından da kabul edilmediğini, dinî anlayışlara mistik bir hava vermeye çalışan maceracılar ve sömürgeciliği meşru göstermeye çalışan kişiler tarafından kabul edildiğini söyledi. Noah, dikkatle bakarak önce Seth’in uyuyup uyumadığını anladı. Onun derin bir uykuda olduğunu fark edince fısıldadı:
“Simyacıların içinde kendini saklayan ve diğerleri diye bilinen bu kişiler, akılları sıra kendilerine engel gördükleri inançları tahrip ediyor ve semavi dinlerin mitolojik efsanelerden ortaya çıktığı algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Meselenin inançsal boyutunun önemi yok ama yaptıkları hukuksuzluklarla yeryüzünün düzenini bozmaya çalışmaları insanlık için büyük tehlikedir.”
Mark:
“Ama merak ediyorum” diyerek sordu:
“Bazı örnekler de gösteriyor ki, paganlıkta olan bazı öğretilerin aynısı veya çok benzeri tevhit inancında da var. Bu durum bizi aslında tevhit inancının da uydurma olduğunu düşündürtüyor.”
Noah, Mark’ın sırtına vurarak:
“Evlat, öncelikle sorgulayıcı bir tavırla yaklaşmanı tebrik ediyorum. Bununla birlikte her sorunun cevabını bilemeyiz. Çünkü bazı hadiseler çok eskiden olduğu için mesele ile ilgili elimizde yeterli malumat olmayabilir ve konu ile ilgili yazılı belgeler de yeterli olmayabilir. Bu yüzden paganlık ve semavi dinlerin etkileşimi ile ilgili her soruna cevap veremeyebilirim.” dedikten sonra sorunun asıl cevabına geçti:
“Tevhitte asıl olan kudreti ve ilmi sonsuz olup birçok isim ve sıfatları ile kâinatı yöneten irade sahibi bir Yaratıcı’nın olduğu ve diğer iman hakikatleridir. Bunun dışındaki teferruatla ilgili meseleler topluma ve şehre göre değişebilir. İbadetlerin nasıl yapılacağı, helaller ve haramlar da bu öğretiler ışığında değerlendirilmeli. Tevhit inancının temel öğretilerine ters olmadıktan sonra önceki bazı uygulamalar da kabul edilebilir.
Örneğin paganlıkta belirli bir günde ibadet yapmaya alışan toplum, semavi dini kabul edince de aynı gün ve gecelerde ibadet yapabilir. Yeter ki niyetinde ve aklında tek Tanrı’ya ibadet etmek olsun. Başka bir örnek, önceden putlar için kurban kesmeye alışan toplum, Allah için hayvan kurban edip etini fakir fukaraya dağıtabilir. Bunlar da tevhit inancına ters durumlar yok. Kaldı ki Hz. Âdem, Şit, Hud ve Lut gibi eski dönem peygamberlerin varlığını hatırlarsak paganların iddia ettiğinin aksine tevhit inancı insanlıkla beraber başlamıştır. Zamanla paganlar gibi diğer dinlerin inananları tevhitteki bazı öğretileri alarak kendilerine mal etmişlerdir.”
Abraham’ın aklına “diğerleri” denilen mistik grup takılmıştı:
“Onları nasıl tanıyacağız?” diye sordu.
“Tanıyamazsın! Kendilerini çok iyi gizledikleri gibi hedef saptırmak için samimi inanç sahiplerini hedef göstermeye çalışırlar. Bu yüzden en doğrusu onları ifşa etmeye çalışmak yerine kendi inancımızı hakkıyla yaşamaya çalışmak.”
Mark, Abraham’a fısıldadı:
“Dostum, bana kızma ama sen onlardan birini bu adada tanıyorsun.”
“Lord’dan başka kim olabilir? Onun yüzünden birçok insan Tanrı’ya düşman olmadı mı? İçten içe tanrılık iddiasında bulunmadı mı?”
“Zaten o böyle sapıtınca simyacı dostu İlius onunla ilişkisini kesmiş.”
“Ee, peki Lord neden İlius’u öldürmemiş?”
“Bir ara öldürmeye niyetlenmiş fakat onu ve ormandaki o gizli mağarasını bulamamış. Sonra da eski dostluğun verdiği etkiyle olsa gerek üzerinde durmamış. Ölümsüzlüğü bulur ümidiyle de ona zarar vermemiş ve bu yüzden dış dünya ile iletişimi sağlayan kuleyi yıktırmamış olabilir. Belki de bilemeyeceğim başka bir sebepten, beklentiden dolayı onu öldürmemiş olabilir.” dedi.
Babasını bulabilmek için cüceyle adayı dolaşmış olan Odesa hâlâ babasından iz bulamadığını anlattıktan sonra anlamlı gözlerle
“Evet, kötü biri olsa da buluşlara ve bilime saygılı olduğu için babamı öldürmedi ve babamın hâlâ hayatta olduğuna inanıyorum.” dedi.
Mark da başını sallayarak onayladı. Noah, onlardaki idealist ruhu görmüştü. Dış dünyadaki diğerleri ile samimi inanç sahipleri arasındaki derin mücadeleyi anlattıktan sonra son cümlesini söyledi:
“Her şey düşündüğümüz gibi olursa Abraham, kardinal dostum seni bulacak. Mark, başka bir dostum Dr. Wickens da sana ulaşacaktır.” dedikten sonra Odesa’ya baktı, Odesa:
“Ben Mark’ın tarafında olsam daha iyi olur. Mizacım o tarafa daha uygun.” deyince Abraham ve Mark bakışlarıyla ona:
“Biz de zaten öyle düşünmüştük.” dediler.
Noah:
“Senin akıcı İbranicen ve eski kelimeleri bilmen ile insanlara daha faydalı olacağını düşünüyorum.” deyince
Odesa:
“Tamam, öyle olsun.” diye cevap verdi. Sözün özü o gece adadan dış dünyaya çıkınca simyacı Mark bilim adamı, Abraham ve Odesa ise din adamı olacaktı. Bununla birlikte ortak tercihleri, iyiliğin yanında olup iyiliğe hayatlarını vakfetmeleriydi.




Write a comment ...