27

27. BÖLÜM: SİYAH İNCİ’NİN ANLATTIĞI SIRLAR

Noah, Abraham’ın neyi okuduğunu anlamıştı. Ama asıl mesele Abraham’ın haklı olabileceğiydi. Gördüklerimiz belki yakaza âlemi belki de bir rüya diye aklından geçirdi. Fakat birbiriyle bağlantısız karışık olaylar içinde olmamaları rüya ihtimalini kaldırıyordu. Kolunu çimdikleyince duyduğu acı da bunu göstermekteydi. Noah, kafasında çeşitli ihtimalleri düşünürken kafasını kaldırdı. Biraz ileride soldaki büyük binanın ön cephesinde biri vardı. Onun genç olmadığını ağarmış saçlarından, sakalından ve eğilmiş belinden anlamışlardı. Abraham, adamın bulunduğu binanın önüne gelince korkarak da olsa ona baktı ve onun insan olduğunu düşündü:

“Bayım, bize yardım eder misiniz?” diye seslendi.

Adam kafasını eğip ona bakınca grup, seslerini duyan ve onları gören birini bulmanın sevincini yaşamıştı. Adam eliyle bir şeyi kovar gibi yaptıktan sonra yola atladı. Grup, yerde kanlar içindeki adama dehşetle bakmakta ve bunun nedeni anlamaya çalışmaktaydı. Grup, hadisenin şaşkınlığıyla donuk gözlerle birbirine bakmaktaydı.

Hadisenin şokunu üzerlerinden atamamışlardı ki başka bir sarsıntı verici manzaraya şahit oldular. Aynı binanın penceresinden içeriye baktıklarında içeride birçok yaşlının olduğunu gördüler ve nedense hiç kimse ihtiyar arkadaşının ölümüne tepki vermiyordu.

Abraham:

“Bu bina da ne böyle? Birçok ihtiyar burada ne yapıyor?” diye sorunca Noah cevap verdi:

“Daha çok Batı’da olup benim geldiğim topraklarda da yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan bir uygulama. Böyle yerlere huzurevi derler, maalesef yaşlanmış ebeveynlerine bakmak istemeyen evlatlar, onları buraya bırakırlar.”

Odesa yüzünü buruşturarak:

“Hayatın en duygusal çağıdır ihtiyarlık! Onlar bu hadiseden dolayı çok kırılırlar. Tamam, bu dönemde aksi olurlar, gereksiz her konuya karışmak isterler ama hem manen hem madden eve yeni bir renk getirirler. Tecrübeleri ile farklı konularda yardım edebilirler.”

Noah ellerini havaya kaldırarak:

“Haklısın ama dışarıdaki dünya böyle!” dedi ve ekledi.

     “Ama huzurevinde kalan her ebeveynin çocukları anne babalarına karşı ilgisiz diye peşin hüküm veremeyiz. İş yoğunluğu, aile huzuru gibi samimi nedenlerle ebeveynin huzurevinde daha iyi bakılabileceğini düşünen evlatlar da vardır.”

Petrus onlara gelenleri gösterince sustular. Beyaz ve siyahın ara teninde, kıvırcık saçlı, kalın dudaklı iki kişi ellerindeki torbalarla cesedi taşımak için hazırlık yapmaya başladılar. Mark koşarak adamların yanına gidip:

“Bize yardım edin! Burada neler oluyor, bizi duymuyor musunuz?” dedi.

Adamlardan biri kaşlarını çatarak:

“Ne bağırıyorsun? Her şey bitince şimdi mi geldiniz?” deyip bir yandan da cesedi taşıyan adam eliyle biraz ileriyi işaret etti:

“Oraya gidin Lord’umuzun sizden haberi var, sizi bekliyor.”

Grup kafalarındaki sorulara cevaplar bulabileceklerini düşünerek bir yandan sevindi, diğer yandan Lord ifadesinden dolayı kaygılandılar. İnsanoğlu için belki en büyük işkencelerden biridir aklındaki esrarengiz soruların cevabını bulamamak. Bu yüzden peygamberler ümmetlerine sadece nereden gelip nereye gittiklerini, çevrelerinde şahit oldukları olayların ne anlama geldiğini, uçsuz bucaksız gökyüzünün ifade ettiği manayı anlatsalar bile, bu açıklama insanoğlu için büyük bir hediyedir diye yazan papirüsleri hatırlayan Abraham, göreceği kişiyi çok merak ediyordu.

Hayalinde nur yüzlü, elinde bastonuyla Hz. Musa’yı anımsatan birini görmek vardı. Grup, şato gibi görkemli bir yer beklerken sade bir ev ve önünde sırtı gruba dönük bir adam gördü. Adama Lord ile görüşmek istediklerini söyleyince onlara doğru döndü ve:

“Hoş geldiniz. Ben de sizi bekliyordum.” dedi.

Kendi adalarında koyu esmer diye tanımlayabilecekleri insanlar vardı ama tam siyah bedenli insanlar yoktu. Abraham ve diğerleri Noah ve Seth’e:

“Bu ne? Bu insan mı?” diye fısıldayınca Noah önce bu konuda açıklama yaptı:

“Sadece cilt renkleri farklıdır, onlara siyah adam demeyin! Böyle hitap edilmesinden rahatsız olduklarını geldiğim coğrafyadan biliyorum. Bu yüzden Siyah İnci diyelim.”

Seth ise:

“Artık haklılığımı anlamışsındır herhâlde, hatırlatmak isterim. Babil Talmut’unda “Kâbil’in derisi çarpıldı” ifadesi var. Ee, çarpılan deri kararır, yani siyahlaşır. Kâbil, yani siyah adamın atası karşımızda duruyor.”

Noah içinden geçirdi:

“Allah, inançlar üzerinden insanları köleleştirmek isteyen senin gibilere akıl, benim gibi semavi dinini orijinal hâliyle yaşamak isteyenlere de sabır versin. Sanki biz anlamıyoruz, bu sözlerle amacının siyahları köleleştirmek olduğunu ve sömürge düzeni kurmak isteğini! Hz. İsa,  İncil, Tevrat umurunda değil. Tek derdin güç, para ve menfaat.”

Lord olarak bilinen Siyah İnci:

“Ben aslında Lord falan değilim. Bu adada yarım asırdır Lord yok ama işte insanlar bir şeylere ümit bağlıyor. Zannediyorlar ki ben Lord olunca bu ada düzelecek ve eskisi gibi olacak.”

“Ne yani, Lordluk sistemi bitince her şey kötüye gitti mi diyorsunuz?” diyen Abraham’a Siyah İnci, kahkaha ile cevap verdi:

“Hayır, asla! Ben sadece ibadethanenin din görevlisiyim. Zaten az öncekilerin: ‘Her şey bitince mi geldiniz?’ demesinin sebebi yapılan huzura erme dualarına Tanrı tarafından cevap verilmediğini düşünmeleridir.”

Noah koluyla Seth’i dürterek:

“Senin Kâbil, imana gelmiş ve tövbe etmiş. O gördüklerin de hurilerse hiç şaşma!” dedikten sonra:

“Beni de kendisine benzetti, mitolojik saçmalıklarına çekti!” diye kendi kendine kızdı.

Siyah İnci içeriden birini çağırdı. Çok kısa boylu adamı gösterip:

“Korkmayın, o sadece cüce. Mistik efsanelerdeki gibi ne şeytan ne cin. Bizden tek farkı, boyunun kısa olmasıdır. Asıl diyeceğim şu ki, bu cüce siz adaya çıkar çıkmaz sizi izliyordu. Karşılaştığınız hadiselerdeki tepkiyi de bana anlattı.”

Seth araya girerek:

“Affedersiniz, az önce dediğiniz mistik efsaneleri siz nereden biliyorsunuz? Bu adada böyle şeyler var mı?”

Siyah İnci, elini süpürür gibi yaptı:

“O gördüğünüz gençler, heyecan olsun diye her gün bir efsane uyduruyor. Biri bir mistik hikâye uyduruyor sonra bu hikâye herkese yayılıyor. Hikâye dönüyor, dolaşıyor onu uydurana geliyor. Genç adam da kendi uydurduğu efsaneyi başkasından duyunca gerçekmiş gibi inanmaya başlıyor.” dedikten sonra eliyle uzaktaki tarlaları gösterdikten sonra:

“Haşhaş bitkisi ile kafalarını uyuşturdukları için sağlıklı düşünemiyorlar. Hatta bir ara beni Kâbil diye taşladılar. Düşünebiliyor musunuz? Kendi çıplaklıklarına, ahlaksızlıklarına, bencilliklerine, ebeveynine vahşice davranan çıkarcı, kibirli hâllerine bakmadan bana Kâbil muamelesi yapıyorlar! Kâbil bunları görse: ‘evlatlarım!’ der sarılırdı. Yanlış anlamayın, onların kötü vasıflarını anlatmak için böyle dedim. Aslında topluma faydalı iyi kişilerdi…”

Siyah İnci:

“Ben sizin karşılaştığınız hadiselerin iç yüzünü sırayla anlatayım.” diyerek anlatmaya devam etti:

“O gördüğünüz cesetlerle dolu büyük çukuru yapmak zorunda kaldık. Çünkü her gün bu adada birçok kişi intihar ettiği gibi kendisini uyuşturucu otlara veren gençler, yakınlarının bu cesetleriyle hiç ilgilenmemekteydi. Adanın ömrünü uzatmaya çalışan ben ve arkadaşlarımın sayısı iki elin parmağı kadar ancak. Biz bu kadar çok cesede yetişip defnedemiyorduk. Mecburen toplu mezar gibi çukurlar açtık, o çukur dolunca da onu kapatıp başkasını açacağız. Zaten bu nüfus azalışı ile yakında adada yaşayan kalmayacak.”

“Peki, neden insanlar, intihar edecek kadar mutsuz ve ümitsiz?” diye soran Abraham’a:

“Acele etme, onu da anlatacağım.” dedi Siyah İnci ve devam etti:

“Yılan başlı mezarlıklara büyük bir merakla bakmışsınız. Önceden herkes mesleğine göre belirli yerlerde defnedilirdi ve mesleklerini anımsatan işaretler konurdu. Mesela eğitimcilerin mezarlarında ilimleriyle kâinatı aydınlattıklarını anlatmak için güneş simgesi varken yargıçlarınkinde adaleti akla getiren terazi şeklindeki oyma vardı. Tabii ki, hekim deyince asırlardır akla ilk gelen iki kıvrılmış yılandır. Adanın o bölgesi hekim mezarlığı olduğu için yılan figürlü mezar taşlarıyla karşılaştınız.”

Noah, Seth’in kulağına fısıldadı:

“Bu daha ilk açıklama. Gerisi de gelecek gibi.”

“Terk edilmiş yerleşim yeri hakkında aklınıza birçok soru gelmiş olabilir. Fark etmişsinizdir, oradaki evler eskiydi, çok eskiden kalma o evler yerine burada gördüğünüz çok katlı modern evler inşa edildi. Buradaki evlerin içine girince göreceğiniz konfor, rahat ve göze hitap eden estetik oymalı süslemeleri görünce bana hak verirsiniz.

    Düşünebiliyor musunuz? Çeşme’ye gidip kovalarla su doldurmaya gerek yok! Döşenen boru sistemi ile her eve su gitmekte ve herkesin kendi çeşmesinden su akmakta. Hatta bazı evlere ısıtılmış sıcak su verilmektedir. Isı kaybını tam olarak önleyebilirsek tüm evlere verecektik. Benzer sistemi tarlalar için de kurduk, boruların altına açılan küçük deliklerle sürekli damla hâlinde suyun akmasını sağlayınca verimin arttığını gördük.”

Abraham babasına fısıldadı:

“Size demiştim gölün suyunu saflaştırdıktan sonra pişmiş çamurdan yapılmış borularla adanın her yerine su dağıtabiliriz diye. Benim düşündüğüm ve yapabileceğim şeyleri onlar yapmış. Lord, karşı çıkmasa bunu çoktan yapmıştık! Bize yeterli imkanı vermediği için her şeyin suçlusu Lord. Ne yani burdakiler akıllı, biz geri zekalı mıyız?”

Siyah İnci, eliyle gençlerin olduğu yeri işaret ederek:

“Onların hâlinden anlamışsınızdır. Toplumumuz son birkaç nesildir böyle! Yani gençlerimiz kendini uyuşturucuya, fanteziye ve cinselliğe verdi. Limitsiz özgürlük ve sınırsız zevki gençlere sunalım düşüncesinden dolayı sadece sevgi, şefkat ve aile bağlarımızı değil dürüstlük, yardımseverlik, adalet gibi yüce değerlerimizi de kaybettik. Sınırsız zevk ve özgürlüğün bize sosyolojik ve psikolojik yıkım getireceğini birkaç nesil sonra geç de olsa anladık. Ama iş işten geçmişti, gençler ipini koparmış boğa gibi hiç kimseyi umursamadan etrafına saldırıyordu! Yani ya gerçekten vurup öldürüyordu ya da insani değerleri ayaklar altına alarak psikolojik yıkımlar yapıyordu.” dedi.

Noah, içinden geçirdi:

“Umarım adanın acı yaşanmışlıklarla tecrübe ettiği bu gerçekten başka toplumlar yeterince ders alabilir. Her ne kadar helak olan bazı kavimler gibi önceki halklardan ders almamış olsalar da…”

“En son merakınız olan kendimi de açıklayayım.” diyen Siyah İnci, devam etti:

“Ailem kuşaklar boyunca burada ibadethane görevlisi olarak çalışmış. Ben de onlar gibi bu işi yapıyordum. Az önce de değindiğimiz gibi halkım çok güzel buluşlar, icatlar ve yenilikler yapmıştı. Ben de onları takdir ediyor Tanrı’nın onları mükâfatlandıracağını anlatıyordum. Ama sonrasında bu konfor ve başarıdan dolayı onlar azgınlaşmaya başladı. Azgınlaşmada, hayâ tanımamada, bozgunculuk yapmada ihtiyarlar gençlerle yarışıyordu. Onları uyarınca önce beni tehdit ettiler. Sonrasında beni tartaklayıp ibadethanemi kapattılar. En sonunda o Lord denilen firavun; sırf insan aklının, bilimin, Tanrı’dan üstün olduğunu göstermek için beni kendine zorla hizmetçi yaptı.

Ailemi korumak için onun hizmetinde bulundum, bir süre sonra uyardığım gibi insanlar tamamen şirazeden çıkınca ada yaşanmaz bir yere dönüştü. Adanın bu hâlini gören Lord, karısını da alıp burayı terk etti. Adada kalan birkaç yüz kişi tekrar eski huzur ve refah dolu günlere geri döneriz ümidiyle aralarında en yaşlı olan beni Lord seçtiler. Ben: ‘Yapmayın, etmeyin!’ desem de sapıklığın ve belki de ümidin bir sonucu olarak bir ara bana bile taptılar.”

Mark tebessümle araya girdi:

“Hiç yaşlı gibi hâliniz yok. Hem oradaki binada sizden çok daha fazla yaşı ilerlemişlerin olduğunu gördük.”

Siyah İnci, başını sağa sola çevirerek:

“Hayır olamaz, sizin adanızdaki biri hariç yeryüzünde benden daha yaşlı biri yoktur.”

“Herhâlde mecazi olarak diyorsunuz.” diye seslenen Noah’a Siyah İnci:

“Hayır, gerçekten diyorum.” diye cevap verdikten sonra:

“Yaklaşık altı yüz küsur yaşındayım. Ama yakında ölürüm.” diye ekledi.

Siyah İnci, cücenin getirdiği papirüsteki çizgiyle yapılmış portreyi onlara gösterdikten sonra sordu:

“Lord’umuz bu adam, onu tanıyor musunuz?”

Grup dilini yutmuş gibi ona bakmaktaydı. Ne diyeceklerini bilememişlerdi. Noah, diğerlerinin Lord’la ailevi meseleleri olduğunu bildiği için oraların yabancısı olmasına rağmen kendisi cevap verdi:

“Eğer tek yumurta ikizi yoksa bu kişi bizim adanın Lord’u.”

 Diğerlerinin bakışlarından Noah’ı onayladıklarını anlayan Siyah İnci:

“Sahtekâr yalancı! Yaptığı büyük gemiyle çevredeki fırtınaları geçip dış dünyaya gideceğini söylemişti. Anlamalıydım karısıyla burnumuzun dibindeki adaya gideceğini.”

Mark:

“Anlamadığım bir şey var. Bizim Lord’umuz çok dindar gözükmekte ve hatta Tanrı’nın yarattığını değiştirmek olur diye birçok yeniliğe, buluşa karşı çıkmakta ve engellemekte.”

“Zaten bu yüzden ona sahtekâr diyorum! Yani bu adada: ‘Tanrı yoktur.’ diyordu ki adadaki genel havanın gereği olarak bunu söyledi. Ama sizin orada dindarları görünce başlamıştır dini hamasetlerine. Ayrıca geldiği yer olan bu ada gibi yeni gittiği adanın da azgınlaşmaması, daha doğrusu kendi kendine yok etmemesi için samimi olmasa da dinin hâkim olmasını arzulamış olmalı. Tevhit inancının gereği olan; dürüstlük, adalet, alçak gönüllülük gibi değerler sayesinde toplum refahı artar.”

“Ne yani bu değerleri yaşayanlar sadece dindarlar mı?”

“Tabii ki değil, her birey inandığı inancı veya gönül verdiği ideolojisini insanlığın iyiliğine veya adını despotluk diyebileceğimiz kötülüğüne yorumlayabilir.”

Noah, Seth’in rahatsız olacağını bildiği için dinle ilgili konulara daha fazla girmenin doğru olmayacağını düşündü. Konuyu değiştirmek için imdadına Petrus yetişti:

“Bence Lord’ları karıştırıyorsunuz. Bizim adanın Lord’unu otuz yıldan fazla tanıyorum. Şu anki yaşlılar da onu çocukluklarından beri tanıdıklarını söylüyorlar. Yani şu anki Lord’umuz en az seksen yıldır bizi yönetiyor. Ee bizden önce bu adayı da yönettiyse bu kişi yüz yaşın üzerinde olmalı. Bu nasıl olur?”

Siyah İnci, ellerini iki yana açıp cevap verdi:

“Az önce dedim, ben altı yüz küsur yaşındayım diye. O da benimle hemen hemen aynı yaştadır. Ne yani olamaz mı?” diyerek önce Noah’a sonra Seth’e baktı ve anlatmaya başladı:

“Seth ismi ilahi beyanda geçer. Hz. Âdem’in üçüncü çocuğunun adıdır. İnancımıza göre Habil’in öldürülmesinden sonra dünyaya gelen Seth, Tanrı adından ilk defa bahsettiği için Yaratıcı onu ödüllendirmiştir. Ne kadar doğrudur bilemem, Seth’in büyü, sihir, ruh çağırma gibi işleri başlattığı düşünülür. Simyacılar onu ilk simyacı olarak kabul ederler. Seth ile ilgili anlatılan birçok rivayetle kafanızı karıştırmak istemem ama demek istediğim, uzun yaşama ile ilgili ilk defa onun ölümsüzlük iksirini bulmaya çalıştığıdır. Onunla ilgili önemli bir ayrıntı, onun bu iksiri bulmak için toprakla ilgili çalışmalar yaptığıdır.

Siz de biliyorsunuz, Yaratılış Bölümü’ne göre Seth’in dokuz yüz on iki, Enoch’un dokuz yüz beş yıl yaşaması böyle bir iksirin olabileceğini düşündürtüyor. Enoch’un ölümsüzlük iksiri bulamasa da ‘el iksir’ denilen ömrü uzatan bir iksir bulduğu anlatılıyor. Onun üç yüz altmış beş yıl yaşadıktan sonra ortadan kaybolduğu anlatılır. Seth’in toprak ile ilgili yaptığı çalışmalar sonucu el iksiri bulduğu iddia edilmiştir.”

Seth sırıtarak araya girdi:

“Yani siz simyacısınız ve bu iksiri buldunuz öyle mi?”

“Çağımızın Seth’i olan dostum, biraz daha sabredersen ona da geleceğim.” dedi ve anlatmaya devam etti:

“Simyacılar toprakla ilgili birçok çalışma yaptılar. Aynı iklim, su, güneş gibi çevresel şartlar altındaki farklı topraktaki aynı fidanların farklı verimde yetiştiklerini gördüler. Bu farklılığı bitki köklerinin toprağın içinde göremediğimiz küçük zerreleri çekmesi olarak yorumladılar. Yani toprakta değişik özelliklere sahip zerrelerin olduğunu düşündüler. Sebebini bilemiyorum ama dünya dışından gelen bazı zerrelerin ve maddelerin toprağa karıştığını, toprağa karışan bu zerreyi bulurlarsa onunla yapacakları bazı çalışmalarla ölümsüzlüğü bulacaklarını veya ömrü uzatacaklarını düşündüler. Belki de güneş ve yıldızları Tanrı olarak görüp gelen zerreyi de onların parçası olarak değerlendirmelerinden dolayı böyle düşündüler.”

Write a comment ...

Write a comment ...

ademnoah-mystery author

What Does the Author Write About? The author mention mystical, scientific, medical, and spiritual themes within a blend of mystery and science fiction. His aim is to make the reader believe that what is told might indeed be true. For this reason, although his novels carry touches of the fantastical, they are grounded in realism. Which Writers Resemble the Author’s Style? The author has a voice uniquely his own; however, to offer a point of reference, one might say his work bears similarities to Dan Brown and Christopher Grange. Does the Author Have Published Novels? Yes—Newton’s Secret Legacies, The Pearl of Sin – The Haçaylar, Confabulation, Ixib Is-land, The Secret of Antarctica, The World of Anxiety, Secrets of Twin Island (novel for child-ren)

Pinned