19

19. BÖLÜM ABRAHAM VE MARK’IN ŞATOYA GİRİŞ PLANI

Genç mucitlerin planı hazırdı. Linda son kez Abraham’ı görüp ona dikkatli olması gerektiğini söyledi. Petrus tekrar sordu:

“Emin misin? Bence acele ediyorsunuz.” diyerek Abraham’ı vazgeçirmeye çalışmasına rağmen Linda’dan destek alan cesur genç planını uygulamaya karar verdi.

Abraham ve Mark, şatodaki hareketliliğin az olmasından aldıkları haberin doğru olduğunu ve içeride belki birkaç hizmetçi olduğunu düşündüler. Şato kapısının önündeki iki muhafızın da sıklıkla esnediğini gören cesur gençler,  planladıkları gibi sütü içtiklerini anladılar.

Biraz yaklaşıp kulak misafiri olunca kıs kıs gülmeye başladılar.

“Yahu bana ne oluyor? Bulutların üzerinde gibiyim elimi atıyorum şarap diğer elimi atıyorum huri.”

“Ya sorma bana da bir şeyler oluyor. İnan göz kapaklarımı zor tutuyorum. Daha az önce ölmüş karım gözümün önünden geçti hem de çok gençti. Yoksa biz öldük mü, bana bir cimcik atsana!”

Muhafız arkasına dönüp baktığında onun çoktan uyuduğunu gördü.

“Dostum kalk.” demeye kalmadan o da uyumaya başladı.

Mark, Abraham’ı uyararak biraz daha beklemelerini söyledi. Lord, hizmetçilerinin dinç ve kuvvetli olmaları için her gün sabah akşam süt içmelerini isterdi. Kendisi de bu sağlık uygulamasına riayet ederdi.

“Büyük ihtimalle içerideki yeni gelen iki adama da sütten ikram etmiştir.” dedi.

Mandrake bitkisinin kilolu ve boylu poslu kişilere karşı etkisini geç gösterdiğini, uyumak üzere olan birinin kendilerini görürse bunun halüsinasyon olmadığını, uyandıktan sonra anlayabileceğinden dolayı biraz daha beklemenin doğru olacağını anlattı.

Abraham ise aklından:

“Mark’a bak, bitkinin uzmanı olmuş!” diye geçirdi.

Bir süre sonra Mark ve Abraham, tanınmamak için maskelerini takıp kapıya yöneldiler. Biraz yoklayınca kapıdakilerin derin bir uykuda olduklarını anlayarak rahatladılar. Çevredekilerin onları görmemesi için bu adamları içeriye çekip kapıyı kapattılar. Abraham babasının  şato ile ilgili bilgi vermekten kaçındığını anlayınca bütün malumatları annesinden aldı. Dediği gibi zemini taşlarla döşenmiş, yanları gül ve karanfil çiçekleri ile donanmış bir yolda biraz ilerleyince karşılarına sola ve karşıya açılan iki kapı çıktı. Sola açılan kapı uzun bir patika yolda dönemeçten sonra arka bahçeye ve oradaki su kuyularına ulaşmayı sağlıyordu.

Abraham vakit olursa su kuyularını da görüp numuneler almayı düşünüyordu ama kontrol edince kalın ve sağlam görünüşlü kapının içeriden sürgülenmiş olduğunu gördü. Kapının üstündeki ve çevresindeki yüksek ve sivri korkuluklardan geçmenin de neredeyse imkânsız olduğunu anlayınca bu fikirden vazgeçti. Önlerindeki kapı, şatonun bina girişine açılan kapı olması gerektiğini düşündü. Kolu çevirince kapı açılmadı, o anda:

“Eyvah, kapı içerden sürgülü ise tüm gayretler boşa gitti!” demişlerdi ki kapı üstündeki korkuluğun diğer yerler gibi yüksek olmadığını fark ettiler. Abraham, Mark’a dönmüştü ki onu korkulukların üstünde gördü.

“Maşallah bu ne çeviklik böyle?” demekten kendini alamadı. Mark’ın içeriye atlama sesi duyulduktan hemen sonra sürgünün çekilmesi ile oluşan tıkırtı sesi geldi. Kapının açılması ile Abraham da içeriye girdi. Yerde uyuyan hizmetçiye basmamak için üzerinden atladılar. Birkaç adım atar atmaz önce sol tarafındaki şatonun bina duvarları, 7-8 metre sonra da yeşil kapı göründü.

Abraham, annesinin dediklerini hatırlayarak sürgüsüz olan bu kapıdan içeriye rahatça gireceklerini anladı. Kapıdan girince karşılarında uzun bir koridorun ve odalara açılan kapıların olduğunu gördüler. Koridorun ortasındaki merdivenden aşağıdaki mahzene ve oradaki zindana, üst merdivene çıkınca, sayılı adamlar hariç, hiç kimsenin çıkamadığı ikinci ve üçüncü katlara ulaşabileceklerdi.

İki cesur arkadaş, Çevre Ada’ya gittikleri günkü gibi büyük bir dikkat ve tedbirle ilerliyorlardı. Adada karşılarına bir hayvan veya bilinmeyen bir yaratık çıksa kaçmaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktu. Çünkü yanlarında ne bıçak ne de başka bir kesici bir şey vardı ama bugün en büyük güvenceleri başlarındaki maskeydi. Kıpırdayan bir şeyle karşılaşsalar yapacakları ilk şey kaçmak olacaktı.

Abraham, zindana ulaşmak için mahzene doğru indi ama hiç beklemediği bir sürprizle karşılaştı. Karşısında devasa bir kapı vardı. Hem kalındı hem de üzerindeki büyük kilit, onlar için aşılması imkânsız bir sorun gibiydi. Yine de bir ümit diyerek biraz kapıya yüklenseler de kapıda hiçbir değişiklik olmadı. Üzgün bir hâlde ne yapacaklarına karar verememiş gözlerle birbirlerine bakarken üst katlardan inleme sesleri duydular. Abraham eliyle üst katları işaret edip: “Belki de yukarıdadırlar, içeriye girmişken ve sorun yokken yukarılara da bir bakalım.” dedi fısıltıyla.

Adada daha önce sadece kendilerinin değil neredeyse hiç kimsenin görmediği ve merak ettiği ikinci kata ulaştılar. İkinci katta sadece iki kapı olmasından odaların alttaki odalara göre çok daha büyük olduğunu anladılar. İki arkadaş cesur oldukları kadar birbirlerine belli etmeseler de biraz korkuyorlardı. Fakat bu zevk alınan bir korkuydu. İkisi de ruh ve cinlerle ilgili hikâyeleri dinlemeye bayılırlardı. Şu an ikisi de kapının arkasında havada uçan bir ruhu hayal ediyorlardı.

Kim bilir belki de ölen bir adalının ruhu veya lanetlenmiş bir iblis de olabilirdi. Kapıyı önce yavaş sonra hızlı açtıklarında bekledikleri soyut varlıkların aksine taş yığınları gördüler. Karşılarında düzinelerce put vardı. Putların yüzünü göremeseler de arkadan bakınca insan putları olduğunu anlayabiliyorlardı. Abraham, birkaç adım atıp ilk put düzinesinin önüne geçince hepsinin aynı kişi olduğunu anladı. Diğer düzinelere bakınca tüm putların tek bir kişinin yüzü olduğunu fark etti:

“Sana zor olmayan bir soru soruyorum. Bil bakalım tüm bu putlardaki kim?” diye sordu Abraham sırıtarak. Mark, hiç düşünmeden cevabı yapıştırdı:

“Lord!”

Abraham eliyle putları göstererek: “Her şey ayan beyan ortada, adama bak kendini Tanrı, halkı da putperest yapmaya kararlı.”

“Öyle deme. Belki de sadece kendisinin unutulmamasını istiyordur, ölümsüz olduğunu anlatsa da.” dedi Mark, putun birine el ense yaparak.

Abraham, alaycı bir yüzle:

“Hadi oradan zaten niyetini gizlemiyor. Ben olmasam hepiniz ölürsünüz, diyor. Ardından da kendisinin Tanrı’nın elçisi olduğunu münadilerine söylettiriyor. Tanrı adına yalan söyledikçe kalbi karardı ve bir süre sonra tamamen şirazeden çıktı.”

Mark diğer odaya doğru yönelmişti, içinden:

“Dur bakalım, daha nelerle karşılaşacağız?” diyordu. Cesaretini de göstermek istercesine geride kalan Abraham’ı beklemeden diğer odanın kapısını açtı. Abraham, Mark’ın arkasından odaya merakla bakmaktaydı. Görebildiği güneş ve etrafında şuaların olduğu şekil ve ne olduğunu anlayamadığı bir şeyler vardı. O anda yukarıdan gelen yeni bir inleme sesi duyulunca Mark, kapıyı kapatıp merdivenlere yöneldi. Abraham’ın kendisine itiraz etmeyip arkasından geldiğini görünce sevindi.

“Ucuz yırttık, kapının yanındaki kuru kafa ve diğer ritüel malzemelerini görseydi hem korkardı hem de dilinden kurtulamazdık.” diye aklından geçirdi.

İnleyen seslerin Odesa veya Melisa olmasını ümit ediyorlardı ama sesin kalınlığı sebebiyle kızdan ziyade erkek inlemesi duyduklarını düşünüyorlardı. Merdivenin sonunda karşılarına pembe bir kapı çıkınca şaşırdılar. Çünkü pembe renkli bir kapı, böyle ürkütücü bir şatoda akıllarına en son gelecek renkti. Dokunmayla kapı açıldı ve içeriye girdiler. İçeriye girince sağlarında derin olmayan bir havuz olduğunu gördüler. Asıl şoku başlarını sola çevirince yaşadılar. Abraham gözlerini kapatıp bu iğrençliği görmek istemiyordu.

“Mark, ben mi yanlış görüyorum?” diye seslendi

Fakat Mark’tan ses gelmeyince tekrar baktı. Abraham, gördüklerine verdiği içsel iğrenme tepkisinin fıtri olduğunu o an anladı.

Abraham, gördüklerinin kaç kişi olduğunu sayamamıştı ama hepsinin erkek ve yarı çıplak olduklarından emindi. İçlerinden Lord’u tanımıştı. Kollarının arasındaki iki kişinin arkasından sızıp kaldığını düşündü. Yerdeki iki kişinin yüzükoyun yatmasından dolayı yüzlerini görememişti. Mark’ın kendisine seslendiğini fark etti:

“Şu ilerideki sakallı adamlar, adaya yeni gelen bahsettiğim kişiler. Sana demiştim, bana inanmadın bu Lord sapık! Adamın ilgisi karşı cinse değil, gerisini sen anla. Bu adamların elleri bağlı olduğuna göre Lord’un adamları değil. Bence bu adamları öldürmemesinin bir sebebi de sapıkça niyetleri. Adanın insanlarından biraz farklı ve boylu poslu olmaları onun ilgisini çekmiş olmalı.”

Abraham, başını kaldırıp etrafına dikkatle bakınca sevincin şokunu yaşadı. Elleriyle gözlerini ovuşturup tekrar ve tekrar baktı. Yanılmadığını anlayınca yüzünde mutluluk ve kavuşmayı anlatan bir ifade oluştu. İnleme seslerin de burdakilerden geldiğini anladı. Belki bugün şatoda aradığını bulamamıştı ama haftalarca, aylarca izini bulmaya çalıştıkları kayıp üç gençten birini bulmuşlardı. Yerdeki iki kişinin yüzlerini kendine çevirince kayıp diğer iki genci de bulmanın memnuniyetini yaşadı.

Abraham, gençlerden yarı baygın olanının arkadaşı Nikola olduğunu fark etti. Onun yanına sokulunca hem bakışlarıyla hem de kısık sesiyle yardım istediğini ve bizi kurtarın, dediğini anladı. Onun bir şekilde sütten az içerek mandrakenin etkisinden kurtulduğunu düşündü.

Abraham üç genci sırtlayıp götürmenin hesabını yaparken Mark’ı etrafta göremeyince telaşlandı:

“Mark, Mark!” diye fısıldayınca arkadaşı yatağın yanındaki elbiselerin bulunduğu yerden kafasını çıkarttı. Mark bulanıklaşan zihinlerde yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için açıklama yaptı:

“Dışarıdan gelenlerle işim yok, onların elbiseleri ile işim var.”

“Ne yapıyorsun, ceplerinden çıkarmaya çalıştığın şey ne?”

Mark gelenlerden birinin ceketinin iç tarafında gizli bir cep bulmuştu. Elini içine soktuktan sonra muz görünümlü olan ama düz ve sert olup ucunda on, on beş santimlik ip gibi bir şeyin sarktığı bir şey çıkardı.

“Tam bilmiyorum ama öğreneceğiz, hepsini alayım, deneyerek öğreneceğiz.”

Abraham’ın bakışlarıyla hâlâ kendinden açıklama beklediğini fark eden Mark:

“Bunun adı hırsızlık değil, ödünç alma veya hediyeleşme.” dedi.

Abraham:

“Beni de kendini de kandırma!” diyecekti ki:

“İmdat, yardım edin!” çığlığını duydular. İkisi de bu sesin mahzenden ve Melisa’dan geldiğinden emindiler. İki cesur genç tercih yapmak zorundaydılar. Üç kayıp genç ve iki dışarıdan gelen adamla beraber beş kişiyi sırtlayıp çıkaramazlardı. Tercihlerini üç gençten yana kullandılar. Üçünü sırtlamak zor olsa da aralarında seçim yapamayacakları için mecburen hepsini taşıdılar. Neyse ki biri yarı baygın olduğu için onlardan destek alarak yürüyebildi.

Abraham’ın aklı Melisa’daydı. Aklının ve kalbinin verdiği ekstra enerjiyi, insanlara yardım etme arzusuyla birleştirince tek bir solukta iki baygın genci giriş katına indirdi. Mark ise yanına aldığı yarı baygın gençle onun arkasından aşağıya iner inmez:

“Dostum, haberim kötü. Pencereden gördüm, Lord’un dışarıdaki askerleri buraya doğru gelmekteler. İki üç dakikaya buraya ulaşırlar, gençleri sırtlayıp arkadaki korkuluğa geçersek gecenin karanlığında hiç kimse bizi göremez. Sonrasında ailelerine kavuşurlar ve Lord’un nasıl bir pislik olduğunu herkese anlatırlar.” dedi.

O anda mahzenden yeni bir ses duydular:

“Abraham sen misin?”

O sırada nasıl cevap vereceğini bilemeyen Abraham, mahzene inip demir kapının önüne geldiğinde ortadaki küçük parmaklıklı delikten Melisa’yı gördü. Melisa, konuşulanları duymuş gibi hızlıca anlattı:

“İkimiz de iyiyiz, bize zarar da vermediler. Kardeşim ilk geldiğinde çok kötüydü ama şimdi iyi. Bence gitmelisiniz bir şekilde geri dönüp bize yardım edeceğinizden şüphem yok.” dedikten sonra parmaklarını kapının parmaklıklarına geçirip uzatarak öne geriye hareket ettirip: “Hadi gidin durmayın!” dedi.

Mark, Abraham’ı çekerek götürmeye çalışırken Melisa’nın son sözü duyuldu:

“Gelen adamlara güvenebilirsiniz. Onlar iyi kişiler!”

Abraham hızla baygın gençleri şatodan çıkartıp arkadaki koruluğa götürmeye çalışırken aklına yeni bir soru geldi:

“Dışarıdan gelen adamları Melisa nasıl tanıyabilir? Adamlar kodeste değildi. Üstelik kodeste tanışsalar bile nasıl bu kadar kendinden emin olarak onların iyi olduğunu söyler? Bence adadaki çoğu şey gibi bu adamlar da normal değil!” diye içinden geçirdi.

Write a comment ...

Write a comment ...

ademnoah-mystery author

What Does the Author Write About? The author mention mystical, scientific, medical, and spiritual themes within a blend of mystery and science fiction. His aim is to make the reader believe that what is told might indeed be true. For this reason, although his novels carry touches of the fantastical, they are grounded in realism. Which Writers Resemble the Author’s Style? The author has a voice uniquely his own; however, to offer a point of reference, one might say his work bears similarities to Dan Brown and Christopher Grange. Does the Author Have Published Novels? Yes—Newton’s Secret Legacies, The Pearl of Sin – The Haçaylar, Confabulation, Ixib Is-land, The Secret of Antarctica, The World of Anxiety, Secrets of Twin Island (novel for child-ren)

Pinned