04

4. BÖLÜM: PETRUS’UN ADA GEÇMİSİYLE İLGİLİ ANLATTIĞI TUHAF ŞEYLER

Abraham çiftlikteki kızı tekrar görmenin planlarını yapmaktaydı. Sebepsiz yere oraya gitmesinin dikkat çekeceğini ve zaten sıkıntılı olan son günlerini daha da zorlaştırabileceğini düşünürken annesinin elinde boş süt kovaları ile çiftliğe gitmek için hazırlandığını görünce hemen fırladı:

“Canım annem, sen yorulma. Ben sütü getiririm.”

“Olmaz oğlum sen derslerine çalış ve sözlerimizi dinle.”

Abraham, kastedilen anlam ile ilgilenecek durumda değildi.

“Anne ben de bu yüzden diyorum, süt nasıl sağılıyor, taşınıyor bir göreyim. Belki buna da bir çözüm buluruz.”

Annesi hemen araya girerek:

“Aman oğlum yeni bir şeyler bulma! Huzurumuz kaçmasın, Lord ona da karşı çıkar.”

Abraham:

“Lord’um çok yaşa!” diyerek kovayı eline alıp yola çıktı. Annesinin öğüdünü de duydu:

“Sus, duyan olur, alay ediyor derler!”

Abraham’ın aklı ilk kez kalbine kızmıştı:

“Sen istiyorsun diye çok ses çıkarmadım. Ama bil ki senin yüzünden ilk kez gerçek niyeti gizledik. Değerini bil maşuğa kavuşacağız derken sınırı aşıp altından kalkamayacağımız işler açma bize!“

Akıl bunları söylese de küt küt atan kalp bunları duymak değil, uçmak istiyordu. Görevliyi görünce aklı dinlemek gerektiğini anladı. Genç âşık görevlinin uyukladığını görünce parmaklarının ucuna basarak sessizce çiftlik kapısını açıp içeriye girdi. Elindeki kovayı bırakmamayı, yakalanma durumunda koruyucu paratoner olarak onu kullanabileceğini düşündü.

Çiftlikteki ineklerin bulunduğu ahırın bir kısmı küçük küçük odalara ayrılmıştı. Sağılacak inekler buraya getirilmekteydi. Abraham, kızla rahatça konuşmak için onun bu odalardan birinde olmasını arzuladı. Üçüncü odaya bakınca:

“Bingo!” dedi. Kız, ineğin sütünü sağarken birinin ona baktığını fark etti. Fakat annesi olduğunu düşünerek ses çıkarmadı. Abraham da sessizce onu izlemeye devam etti. İşini bitiren kız kafasını döndürünce yanındaki ayaklarını gördü ve anladı bu kişinin annesi olmadığını. Kafasını kaldırınca hiç beklemediği bir yabancıyı görmenin şaşkınlığı ile irkildi ve yere düştü. Abraham için işler yine ters gitmişti. Hayvan pisliğine düşen kız sert bir bakış atarak:

“Ne işin var burada, sen dünkü çocuksun herhâlde? Dün de beni kızdırdın zaten.” dedi.

Abraham o an kesin olarak anlamıştı açık sözlü kızlardan hoşlandığını.

“Özür dilerim yine. Yani hem dün hem şimdi için. Sadece dünkü hadiseden dolayı sizden af dilemek istemiştim.”

Abraham en azından nazik görünmek için kalkmaya destek alsın diye sandalyeyi ona uzattı ve sordu:

“İsmini sorabilir miyim?”

Kız:

“Melisa.” diye cevapladıktan sonra ekledi:

“Buraya geldiğin için başın belaya girebilir. Dün senin sayende damgalı olduğumu öğrendim ve seninle eşit olmadığımı da.”

Abraham araya girerek:

“Hurafelerin de törenin de canı cehenneme!” dedikten sonra akıl müdahale etmese “Önemli olan bizim aşkımız.” diyecekti.

Melisa ela gözleri ile Abraham’a bakmaktan utanıyordu.

“Lord seni cezalandırır.”

Abraham “Lord’un da canı cehenneme!” diyecekti yine aklı müdahale etmeseydi.

Akıl kalbe seslendi:

“Bu kadarı da fazla! Senin hatalarını örtmeye yetişemiyorum. O gençlik hormonlarına güvenip de coşma. Yoksa beni de etkileyecekler. Şimdilik Lord’a kötü bir şey söyleyemeyiz.”

Abraham aklındakini yumuşatarak söylemeye karar verdi:

“Anneme de dedim, çok saçma benim kardeşim olarak gördüğüm amcamın kızıyla evlenmemi istemesi!”

Melisa hafiften kaşlarını çatarak:

“Bence annene itaat et.” dedi.

Abraham önce anlamasa da biraz düşününce yaptığı gafı anlamıştı.

   Akıl kalbe dedi:

“Sözümü dinlemezsen böyle olur. Şimdi kız da bizden uzaklaşacak.”

Abraham tam olayı toparlamak için açıklama yapacaktı ki Melisa’nın güldüğünü görünce o da gülmeye başladı.

“Abraham senin nasıl açıklama yapacağını ve ne yalanlar söyleyeceğini merak ettiğim için gülüyorum.” dedi Melisa.

Arkasından gelip onu çeken görevli Abraham’ı karga tulumba çiftlikten dışarı attı.

“Ama ben süt için gelmiştim. Sizi uyandırmak istemedim.” deyince görevli uyardı:

“Sen dünkü gençsin, uyarıyorum bir daha seni burada görürsem Lord’a söylerim! Hem süt almaya sen değil, başkası gelsin.”

Abraham oradan uzaklaşıp evinin yolunu tutarken Melisa’nın annesi kızına sordu:

“Bu genç, kardeşinin bahsettiği genç olmalı değil mi?”

Melisa başını sallayıp hemen annesinden ayrıldı ve odasına çekildi.

Abraham sabaha kadar Melisa’ya yaklaşmanın hesabını yaparak uyuyamamıştı ve bir çözüm bulamamıştı. Sabah uykuya dalacaktı ki babası onu uyandırdı. Kurumuş ağaçların kesilip yenilerinin dikilmeleri gerektiğini söyleyerek, kaldırdı. Abraham babasına yardım etmekte, balta ile önce ağacı kesmekte sonra da küçük parçalara ayırmaktaydı. Birkaç ağaç, adanın batı yakasında olan ve başkalarının giremediği bu yasaklı ormanın göle sıfır noktasındaydı.

Yılın sadece birkaç haftasında gölün üstündeki sisler biraz azalmaktaydı. Abraham göle bakıp tam karşısında belli belirsiz bir toprak parçası görünce babasına burası ile ilgili sordu. Petrus ona orası ile ilgili sorular sormamasını ve orası yokmuş gibi davranması gerektiğini daha önce de söylediğini hatırlattı. Abraham ise tekrar sordu:

“Ben sana Kâbillerin adasından bahsetmiyorum. Gölü saran Çevre Ada’dan bahsetmiştim. Zannedersem bu gördüğüm kara orası olmalı, öyle değil mi?”

Petrus, başını sallayarak ona cevap verdikten sonra devam etti:

“Oraya gideni de bilmiyorum ama büyüklerimizin anlattığına göre gidenler görmüş, gölü çevreleyen bu adanın denize yakın kısmında sur benzeri dev kayalar varmış. Önceki atalarımız dışarıdan gelecek düşmana karşı gölü ve göldeki iki adayı korumak için kayaları yontarak sura çevirmişler ve eksik yerleri de kayalarla kapatmışlar.”

 “İlginç bir hikâye Kâbillerin Adası’nı da korumak istemişler. Acaba neden?” diye soran Abraham, ikinci sorusunu da sordu:

“Dışarıdan gelebilecek saldırı derken denizimi kastediyorsunuz baba?”

Petrus, bir yandan balta ile ağacı daha küçük parçalara ayırmakta diğer yandan ise anlatmaya devam etmekteydi:

“Her ikisi de yani hem surun diğer tarafındaki hayvan benzeri yırtıcı bir canlıdan hem de denizden. Hatta gidenler onun sesini duymuşlar.”

“O derken? Ne yani en fazla köpek havlaması gibi bir şey olmalı.” dedi Abraham süpürür gibi yaparak.

Petrus kafasını sağa sola çevirerek: “Büyükbaban anlatmıştı sesin çok korkutucu olduğunu ve gök gürlemesine benzediğini.”

Abraham bu hikâyenin adalıları korkutmak için uydurulmuş olduğunu düşünüyordu ama “Büyükbabam duydum diyorsa doğrudur.” diye aklından geçirdi.

“Baba kızma ama o yaratığın bizi korumak için değil, bizi buradan çıkarmamak için orada olabileceğini düşünüyorum.”

Petrus baltayı ona doğrultarak cevap verdi:

“Öyle olsa bile ne olur, her yer su altında değil mi? Belki bizim gibi birkaç ada vardır. Biliyorsun Hz. Nuh’tan sonra yeryüzü tekrar azgınlaşınca Tanrı, yine insanoğlunu cezalandırdı. Her yer suya battı. Bu helakten sonra tekrar insanoğlunun eskisi gibi büyük karalara yerleşmesi için suyu çeker mi bilmiyorum.”

“Nuh Tufanı’nın olduğu şüphesiz bir gerçek. Zaten eski ahitteki: ‘Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.’ (Yaratılış 9:11) ayeti, bunun tekrarlanmayacağını söylüyor. Ayrıca okuduğum tarih kitapları da büyük tufanların olduğunu anlatıyor.”

Petrus bir an için durarak cevap verdi:

“Bunu bize Lord anlattı, kutsal kitaba veya senin yasak kitaplarına bakma gibi bir imkânım yok. O söyler, biz inanırız.”

“Evet ama o peygamber değil ki onun sözlerini hüküm olarak kabul edelim.”

“Ama Tanrı’nın temsilcisidir.”

“Daha önce de dedim, kutsal kitaplara göre temsilci diye peygamberle normal insan arasında bir manevi makam yok. Âlim veya aziz olsa da ancak saygı duyarız. Onlar da kafalarına göre hüküm veremezler.” dedikten sonra ekledi:

“Gerçek bizim bildiğimizden farklı olabilir.”

Petrus aklından geçirdi, bu yine meseleyi Lord’a getirip başımıza iş açabilir. Abraham’a ağzının değil ellerinin çalışması gerektiğini söyledi.

Durgun suya bakan genç âşık karşıdaki karayla mesafenin çok da abartılı olmadığını düşünüp küçük bir sandalla oraya ulaşabileceğini düşündü. Sonra aklına Melisa geldi. “Neyse ne, ben şimdilik ona ulaşmanın yollarını bulmalıyım.” dediği anda “Neden olmasın?” diye söylendi.

 Petrus, onun yüz mimiklerindeki değişimleri görmekteydi. Kendi kendine tebessüm etmesinden bir şeyler çevirme niyetinde olduğunu anladı. Gençtir başını belaya sokmasın, ne yaparsa yapsın, diye aklından geçirdi. Abraham babasına, çok çalıştığını kalan işi kendisinin bitirebileceğiniz söyledi. Babası da aslında dinlenmek için bahane arıyordu. Abraham’ın teklifini kabul edip evine döndü.

 Abraham, yanından ayırmadığı güvercinini ıslık çalarak kendine çağırdı. Beyaz güvercinini okşadıktan sonra küçük bir papirüse not yazıp güvercinin ayağına bağladı. Eğitimli olan güvercin, ayağına bir şey bağlanınca nereye gideceğini biliyordu. Hemen kalkıp kanatlarını hızlıca çırparak önce yasaklı ormandan geçti ve sonra adanın ortalarında bulunan ve Abraham’ın önceki evinin yanındaki çatıya kondu.

Bir süre etrafa bakınca hedefindeki kişinin yani efendisinin arkadaşı olan Mark’ın, evin arka bahçesinde olduğunu gördü. Dikkatini çekmek için birkaç takla attı ve onun önüne kondu. Mark, kuşu görür görmez kanatlarındaki siyah tüylerinden onu tanıdı. Ayağındaki papirüsü okuduktan sonra yanına birkaç malzeme alıp yasaklı ormandaki Abraham’la buluşmak için yola çıktı. İki eski dost birbirine kavuşmuştu. Abraham niyetini anlatınca Mark cevap verdi:

“Tamam, ben sana bu adada birçok hurafenin olduğunu söyledim ama hiçbir zaman Lord’u çiğneyip rahatımızı bozmak istediğimi veya başımızı belaya sokmak istediğimi söylemedim. Hadi sandalı bu çam ağaçlarından yaptık diyelim hadi gece karanlığında hiç kimse görmeden gölün karşısındaki adalara da ulaştık diyelim ama orada bizi ne bekliyor bilmiyoruz. Bu, çok tehlikeli!”

“Bana korktuğunu söyleme.” diyerek üsteledi Abraham.

“Evet korkamaz mıyım?” dedi Mark ellerini havaya kaldırarak

“Neyse ne, hadi tamam Kâbillerin Adası’na gitmeyelim. Ama Çevre Ada çok yakın oraya gidebiliriz. Korkacak bir şey yok. Hem sen diyorsun hurafelere inanma diye. O adada ne olabilir ki? Sadece sur var, bir de surun diğer tarafında doğruysa bir şey varmış. Gök gibi gürlüyormuş bu hikâyeyi bütün eskiler anlatırmış.”

Mark bakışlarıyla bir şey söyleyip söylememekte kararsız olduğunu gösteriyordu. Abraham tekrar araya girdi:

“Benden bir şey mi gizliyorsun?”

“Benim de duyduğum daha farklı bir efsane veya mistik bir olay var ama boş ver. Sen zaten ilgilenmezsin böyle şeylerle.”

“Anlat dinliyorum, neymiş?”

Mark başını sağa sola çevirerek anlatmayacağını belli ettikten sonra dedi:

“Peki, Kâbiller Adası’na gitmezsek kabul ediyorum. Çevre Ada’ya ulaştığımızda bana anlatılanın doğru olduğuna dair bir delil bulursam anlatacağım yoksa gereksiz yere ısrar etme.”

Abraham:

“Sen bilirsin.” dedikten sonra her konuda olmasa da çoğu konuda anlaşabilen iki kafadar işe koyuldu. Mark, marangoz olan babasının testeresi ile büyük ve küçük parçaları önce düzgün bir şekilde kesti sonra da getirdiği çekiç ile parçaları birleştirmeye başladı. Sandal hazırdı, biraz daha bekleyip gecenin çökmesini beklediler ve uygun zamanın geldiğini anlayınca sandalı göle çekip kürek çekmeye başladılar. Abraham ısrarla Mark’a sandalın sağlamlığını denemek için çok uzaklaşmamalarını söylemekteydi.

Gecenin karanlığında hiç kimsenin onları göremeyeceğini anlatmaktaydı. Hatta bunun için adanın kuzeyindeki çiftliğin olduğu ve yerleşimin çok az olduğu yerin kıyı çevresini tercih edebileceklerini söyledi. Mark, onun bu ısrarına anlam verememekte ve onun asıl derdini çözmeye çalışmaktaydı. Abraham’ın niyeti hiçbir görevlinin olmadığı çiftliğin kıyısından karaya girip Melisa ile görüşmekti. Adanın bu tarafındaki büyük ve geniş sazlık, sandalı saklayıp gizlice içeriye sokulmak için uygun bir yerdi. Abraham, Mark’a biri ile görüşüp hemen döneceğini söyleyince Mark:

“Bingo! Akıllı çocuk, buraya kadarmış. Eminim gecenin bu saatinde Lord’a yakalanıp ağır bir cezaya çarptırılma pahasına bu yasak bölgeye bir erkek için değil, çekici bir kız için gidiyorsundur.”

Abraham geçiştirici cevaplar vermeye çalışsa da açığını kapatamadı.

“Ben her zaman sınırsız özgürlükten yanayım dostum. Yoksa niyetin kızı alıp Çevre Ada’ya gitmek mi? Ben yokmuşum gibi davranabilirsin iki âşık razı ise hangi güç onlara engel olabilir?” dedi Mark, alay dolu sırıtması ile.

Abraham, açıklama yapmaya çalıştı:

“Biliyorsun burası yasaklı yer, sadece onunla konuşacağım. Böyle saçma saçma konuşarak beni utandırma.”

Write a comment ...

Write a comment ...

ademnoah-mystery author

What Does the Author Write About? The author mention mystical, scientific, medical, and spiritual themes within a blend of mystery and science fiction. His aim is to make the reader believe that what is told might indeed be true. For this reason, although his novels carry touches of the fantastical, they are grounded in realism. Which Writers Resemble the Author’s Style? The author has a voice uniquely his own; however, to offer a point of reference, one might say his work bears similarities to Dan Brown and Christopher Grange. Does the Author Have Published Novels? Yes—Newton’s Secret Legacies, The Pearl of Sin – The Haçaylar, Confabulation, Ixib Is-land, The Secret of Antarctica, The World of Anxiety, Secrets of Twin Island (novel for child-ren)

Pinned